Anadolu Organize Sanayi Bölgesi bugün 10 Kasım ATATÜRK’ ü Anma Töreni gerçekleştirdi.
Törene, Anadolu OSB Meslek Yüksekokulu Müdür Yardımcısı Dr. Yalım Gültekin, Yönetim Kurulu Üyeleri, sanayiciler ve çok sayıda çalışan katıldı.
Törende saygı duruşu ve İstiklal Marşının ardından konuşma yapan Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Kutsi Tuncay, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Her fabrika bir kaledir” sözleri ile açtığı yolda bugüne kadar 120 kaleyi faaliyeti geçirdik ve her gün gelişmeye, ilerlemeye devam etmekteyiz. Fiziki olarak 84 yıl önce, bugün; sonsuzluğa uğurladığımız Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün anısı önünde saygıyla eğiliyor, sevgiyle anıyoruz” dedi ve devam etti:
Kabul etmeliyiz ki lider, farkındalık yaratabilen insandır. Güven uyandırmayan, güven vermeyen bir insanın, liderliği, kabul edilmez, edilse de devamlılık göstermez. Güven verici olmak, yalan söylememek, yetkiyi doğru kullanmak anlamına gelmekle beraber, insanların bir kişiye iradesini teslim edebilmesi, yanlış karar vermeyeceğine olan inançtır.
Başka bir ifade ile lider, yol gösteren, aydınlatan, öğreten, ileriyi gösteren; birlikte çalıştığı kişilerin istek ve ihtiyaçlarını zamanında sezen, yaratıcı kişi olarak tanımlanabilir. Kişi ya da kişilerin bir lideri takip etmesi onun bireysel özellikleri ve sahip olduğu bu özellikleri nasıl kullandığı ile ilgilidir.
31 Mart Vakası olarak bilinen başkaldırının bastırılması için Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusunun Kurmay Başkanı Mustafa Kemal, 1909’da tarih sahnesine çıkmasının ardından bedenen ölümüne değin fiili olarak ve devamında düşünceleriyle, bizlere gösterdiği hedeflerle liderlik etmeye devam etmektedir.
Önce milletini esaretten kurtarmış, Cumhuriyetin ilanı sonrasındaysa yapılan devrimlerle milletine tam bağımsız bir devlet olarak yaşama ideali aşılamıştır.
Tüm bu süreçlerde, savaşta ve barışta önemli bir nokta savunmaya verdiği önemdir. Kuruluşundan 17. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin başarılarında çağın araç gereçlerini/harp sanayini kullanması yatarken, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da başlayan teknolojik gelişmeler, devletin bu alanda da geri kalmasına yol açmıştı.
1683’ten sonraki savaşlarda hem cephelerde hem de anlaşma masalarında yenilmiş, geri çekilmiştik. En küçük askeri mücadelenin sonunda yaşanan itibar kayıpları, insan kayıpları ve toprak kayıpları ile küçülen ve yıkılan bir devlet.
Sonunda 1918’deki Mondros Mütarekesi’ne, başka bir ifadeyle İFLAS Belgesine kadar gelinmiş…
“Bu devlet nasıl kurtulur? sorusuna zihinlerde cevap aranırken, aydın sayılanların çoğunun cevabı İngiliz, Fransız ve Amerikan mandası yönündeydi. Psikolojik ve sosyolojik yıkılmışlığın düşünceyi ve bilinci kirlettiği ortamda, Osmanlı tezinden farklı bir çözüm öneren ve bunun için savaşmayı göze alan –tek kişi değilse de- ilk kişi Mustafa Kemal Paşa’dır.
Umutların tükendiği, ihanetin kol gezdiği kurt ile kuzunun birbirine karıştığı işgal ortamında ATATÜRK, 4 Şubat 1919’da bir gazeteciye yaptığı açıklamada “İyi bir teşkilâtçı Anadolu’ya geçer ve millete silahlı direniş için önder olursa vatan da millet de kurtulur.” sözleriyle bağımsızlığa gidecek yolu işaret etmekteydi.
Emperyalizme savaş açan ve milleti de bu savaşa inandıran, inancını zaferle taçlandıran Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayıp, Amasya’ya, Erzurum’a, Sivas’a yönelen, daha sonra Ankara’ya ve 9 Eylül 1922’de İzmir’e ulaşan yolculuğundan doğan Millî Mücadele tarihimizin hem askeri hem de siyasi lideridir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresi’nde söylediği şu söz onun bütün hayatı boyunca uyguladığı bir prensip ve stratejidir: “Zamanında hiçbir şeyi kaçırmamak ve zamansız hiçbir şeye uzaktan yakından tevessül etmemek başlıca dikkatimizi teşkil etmelidir.”
Millî Mücadelenin zaferle tamamlanmasının ardından Lozan anlaşmasıyla Yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığı kabul edilmişti. Ama yeterli değildi. Sıra siyasal bağımsızlığın topyekûn kalkınma ile devam etmesinde/ettirilmesindeydi.
Bu nedenle her fabrikayı üretim yanında, okul, lokanta, spor kulübü, gazete, dergi çıkaran birer bilim merkezi, kültür merkezi haline getirmişti.
Milletin cumhur olarak yaşaması, devletin bekası için, “Yurtta barış, cihanda barış” için, Türk milletinin insanca yaşaması için her alanda kalkınmak gerekliydi. Yurt savunması için sanayileşmekse olmazsa olmaz bir gereklilikti.
Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü toplanma yılını açarken yaptığı konuşmasında; “Bilhassa harp sanayii ve fabrikalarının çalışmasını özel bir takdir ile anmayı bir borç bilirim. Bu son sene zarfında bu fabrikaların eksikleri en üst düzeyde tamamlanmıştır. Bugün her türlü ihtiyacın tamamlanması imkân altına alınmıştır. Yeni tesis edilen mermi ve fişek fabrikalarında bol miktarda topçu ve piyade cephanesinin ve bombasının hazırlanması ve imalîne muvaffakiyet hâsıl olmuştur” sözleri ile bu dönemde yapılan hizmetlere dikkat çekmektedir.
Millî Mücadele öncesi ve sonrasında askerî fabrikalar, her türlü silah ve mühimmatı üreten genel merkezler olmuş ve ulusal bağımsızlık yolunda önemli faaliyetler yapan teşkilatların başında gelmiştir. Özellikle cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, askerî fabrikalar Türkiye’nin silah tedarikini sağlayan kurumlar olarak büyük hizmetler vermişlerdir.
Yerli ve milli savunma sanayi düşüncesinin hayata geçmesi ile dostlarına güven veren, düşmanlık besleyenlerin yüreğine korku salan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, geçmişte olduğu gibi bugün de devlet kurumlarının gerek mevzuat ve gerekse maddi desteğiyle Atasının izinde geleceğe güvenle yürüyecektir. Gerek savunma sanayi araçları, gerekse onların beynini oluşturan teknolojik yatırımlar Anadolu Organize Sanayi gibi yerli ve milli katılımcılarla daha da büyüyecek, sadece sözde değil, uygulamalarımızla da Atamızın izinde olduğumuzu göstermiş olacağız.